29 Ekim 2012 Pazartesi

Bumerang Yasası


Bumerang Yasası

Adından da anlaşılacağı üzere, bu evrensel yasa, gönderdiğimiz her şeyin bize eninde sonunda geri geleceğini anlatır. Bumerang bazen hemen gelir, bazen de gelmesi biraz zaman alır.
Yaptığınız bir iyiliğin karşılığını da bazen hemen alırsınız, bazen de aradan uzun ya da kısa bir zaman geçmesi gerekir. Ama her durumda yaptığınız şeyler size geri dönecektir. Bazen yaptıklarınızın karşılığını birebir aynı şekilde almazsınız. Bumerang size, şekil ve renk değiştirmiş olarak gelebilir.
Bugün, içinde bulunduğumuz bütün durumlar, bu yasaya göre yorumlanırsa eğer, bir zaman önce yaptıklarımızın bize dönmüş hali olmalı. Bugünkü yaşamınıza bir bakın. Muhtemelen geçmişten getirdiğiniz oldukça fazla şey vardır. Bugünkü hayatımız ya geçmişte yaptıklarımızın bir sonucudur, ya da yapmadıklarımızın. Öyle ya, insan hem yaptıklarının hem de yapmadıklarının sonuçlarıyla karşılaşır yaşamda. Bumerang ilkesi, onu bilinçli bir şekilde kullanmaya başladığınız anda sizin dostunuz olur.
Her gün yaptıklarınız, gelecekte karşınıza çıkacak olan şeylerle ilgili güzel bir ipucu verecektir size. Diyelim çocuğunuzu yaptığı her davranıştan dolayı eleştiriyorsunuz. Gelecekte aynı şeyle karşılaşırsanız sakın şaşırmayın. Eğer kredi kartınızı bol keseden kullanıyor, gittiğiniz her yerde “Ağanın eli tutulmaz” diye gaza gelerek “Çek şuradan” diyorsanız, ay sonunda gelecek faturayı görünce, “Devlet bize bakmadı” demeye hakkınız yoktur sanırım.
Bugün yaptıklarınız, gelecekte karşılaşacaklarınızın bir ön izlemesidir. Gladyatör filminde söylendiği gibi, “Bu dünyada yaptıklarınız, sonsuzlukta yargılanacaktır”Şimdi içtiğiniz her sigara, evrensel “Bumerang Yasası” gereği size farklı kılıklarda ve farklı zamanlarda görünecektir.
Mesela şimdi içtiğiniz masum bir sigara, gelecekte yine masum bir “Gırtlak kanseri”ne dönüşebilir. “Atın ölümü arpadan olsun” derneği üyesiyseniz bir sorun yok elbette! “Yıllar önce kovduğun, o fakir ama onurlu genç…” senaryosu da bu yasayla ilgilidir. Fakir ama onurlu genç kovulur, yıllar sonra döner. Tıpkı bumerang gibi. O yüzden fakir ama gururlu bir genç görürseniz onu sakın kovmayın.Bumerang yasasıyla ilgili çok önemli konulardan birisi de, bazen gönderdiğinizbumerangı, peşinden koşsanız bile durduramayacak olmanızdır. Evet, bazı şeylere anında müdahale edebilir. Ama bazı durumlarda müdahale etmek için çok geç kalmışızdır.Hayatta geri getiremeyeceğimiz üç şey.
Ağızdan Çıkan Söz
Ağzınızdan bir söz çıktığı zaman, onu geri yutmanız mümkün değildir. Söz ağızdan çıktığı anda, hedefe anında ulaşır. O kişinin karşısına geçip de, “Artık seni sevmiyorum” dediğiniz anda iş bitmiştir. İsterseniz vakumlu elektrik süpürgeleriyle ağzınızdan çıkan sözü daha o anda çekmeye çalışın, başaramazsınız. Artık olay bitmiştir. Geçmiş olsun! Ağzımızdan çıkan söz bize bumerang etkisi gereği; boşanma, işten atılma, terk edilme, evlatlıktan reddedilme, bizi görünce birilerinin yol değiştirmesi gibi farklı şekillerde geri dönebilir.
Silahtan Çıkan Mermi
Hepimiz Red Kit gibi, silahla gezmediğimize göre, bu mermiyi; tokat, bardak, oklava ve terlik gibi şeylerle de bir tutabiliriz. Birisi öfkeyle birlikte tetiğe dokundu ve aynı anda da pişman oldu diyelim. Sonra da kurşun havada hızla yol alırken, peşinden tam gaz koşup onu yakalamaya çalıştı. Üzgünüm ama, iş işten geçmiştir artık. O kurşunu ancak, “Matrix” filminde rol alsaydınız tutabilirdiniz. Bir anlık bir öfke, bazen bir hayatın mahvolmasına sebep olabiliyor. Bu bir tek mermi bize; müebbet hapis yatma, işkence görme, ömür boyu vicdan azabı çekme gibi farklı şekillerde dönebilir.
Geçip Giden Zaman
Zamanı elinizden kaçırdığınız anda, ne yaparsanız yapın onu geri getiremezsiniz. İsterseniz deneyin. Bir gün öncesine gitmeye çalışın. Gidersiniz… İnanıyorum…Zaman elimizden akıp gittiği anda, yapabileceğimiz tek bir şey bile yoktur. O yüzden artık geçip giden zamanı yakalamak yerine, elimizin altındaki zamanı kavramak çok daha mantıklıdır. Harcadığımız zaman bize bumerang ilkesi gereği; pişmanlık, acı, yakınma ve “Ah ben senin yaşında olacaktım ki…” gibi düşünceler olarak geri dönecektir. Bumerang yasası her an her yerde aktiftir.
Bu yasa kolay kolay hiçbir şeyi unutmaz. Anında not alır ve sonra zamanı geldiğinde o durumu karşımıza çıkartır. Etkileri bazen katlanarak büyür. Tıpkı kredi kartı faizleri gibi. Bu katlanarak büyüyen etki bazen iyi, bazen de kötü anlamda olur. Yaptığınız bir iyilik, size katlanarak gelebileceği gibi, kırdığınız bir kalbin bedelini kemiklerinizle de ödeyebilirsiniz. Hiç bana bakmayın öyle! Yasa bunu söylüyor, ben ne yapayım? Bu ilkeyle dost olmak için, düşüncelerimize, duygularımıza ve davranışlarımıza sürekli olarak hâkim olmak durumundayız. Hayatımızı tesadüflere göre değil, evrensel ilkelere göre yaşamak istiyorsak, gözümüzü dört açmalıyız.


Ayrıca Şu Yazılar da İlginizi Çekebilir:

30 Temmuz 2012 Pazartesi

NLP Practitioner Eğitimi

NLP Practitioner Eğitimi

10 Nisan 2012 Salı

Kendine Acımak



Dünyanın nerdeyse her yerinde, acı odaklı bir yaşam hüküm sürüyor. Bazen birileri bize acıyor, bazen biz birilerine acıyoruz. Fakat hiçbirisi, bizim kendimize acımamız kadar ağır bedeller ödetmiyor.
Kendine acımak demek, kendi öz benliğini ayaklar altına almak demektir. “Ben bir işe yaramıyorum, ben bu dünyada gereksiz yere bulunuyorum” anlamına gelir bu. Böylesi bir bakış açısı, o kişinin etrafı çiçek bahçeleriyle ve türlü türlü güzelliklerle bile dolsa, yaşamda kendisine bir yer edinememesine sebep olur.
Kendine acımak, bizim genetik programlarımıza aykırıdır. Sonradan öğrendiğimiz bir duygudur bu. Bir insanın kendine acıması için hiçbir gerekçe olamaz! Aklınıza gelebilecek hemen her türlü felakete maruz kalıp yine de kendine acımayı reddeden insanlarla doludur tarih sahnesi. Neden dolayı kendinize acıyorsunuz?
Paranız mı yok? Parası olmayan ama kendi çabasıyla bu engeli aşan on binlerce örnek bulabilirsiniz. Fiziksel bir engeliniz mi var? Gözleri görmeyen, kulakları duymayan, yürüyemeyen, elleri kolları olmayan ama yaptıklarıyla bize ilham veren sayısız örnek var etrafımızda.
Güzel ya da yakışıklı mı değilsiniz? Yüzü ve vücudu tamamen yanmış ama kendisine olan sevgisini hiç kaybetmeyerek insanların kalbinde taht kurmuş insanlar var bu dünyada. Boyunuz mu kısa? Kaşlarınız orman gibi mi? Ses tonunuz mu kötü? Bütün bunlar kendinize acımak için bir bahane olabilir mi?
Yıllar önce ergenlik dönemimde yüzüm sivilcelerden tanınmayacak bir haldeydi. Yüzüm tam anlamıyla mayın tarlası gibiydi. Bu benim özgüvenimi tamamen yok ediyordu. Kendimi çok çirkin, zayıf ve güvensiz hissediyordum. Bu sivilcelerimle ilgili tedavi olmak için hastanede sıra beklerken, karşımda oturan benim yaşlarımda bir gence takıldı gözlerim. Yüzü bembeyaz ve pürüzsüzdü. Çok yakışıklıydı. Onun karşısında kendimi iyice berbat hissettim. Kimse benim yüzüme bile bakmazdı.
Derken, bir şeyler oldu. Sanırım annesiydi onun kolundan tuttu, ayağa kaldırmaya çalıştı. O anda beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Bir bacağı yoktu onun… Donup kaldım. Kendimden utandım. Bir an empati kurdum onunla. Hangimiz bir diğerinin yerinde olmak isterdik. Acaba içinden, “Keşke bacağım olsaydı da, yüzüm sivilcelerle dolu olsaydı” demiş midir o da bana bakarken?
Şimdi düşünüyorum da, Nick geliyor aklıma. Eminim Nick’de onun yerinde olmak isterdi. Ve yine eminim, bu dünyada Nick’in yerinde olmak isteyenler bile vardır. Hani derler ya, “Beterin beteri vardır” işte bu söz, yaşamda karşımıza ne çıkarsa çıksın, bizim daha sakin ve daha olgun tepkiler vermemizi sağlıyor.
Elbette ki böylesine zor durumlarda insanın duygularına hâkim olması kolay olmuyor.  Ama bir şekilde bizden daha zor durumda olanları düşünmek, mevcut sorunlarımızın gittikçe önemsiz kalmasını sağlıyor. Bu nedenle kendine acıma duygusunu beslememizi sağlayacak hiçbir durum olmadığını hep hatırlamamız gerekiyor. Kendine acıma duygusu, biz onu besledikçe güçlenen bir yapıya sahiptir.
Ne kadar kendinize acırsanız, o kadar çok acınacak durumu hayatınıza çekersiniz. Bu durumdan kendinizi kurtarmak için, güçlü yönlerinize odaklanmanız gerekecektir. Yeteneklerinize, sahip olduklarınıza… Bazen elinizde hiçbir şey kalmayabilir.
Paranız, çevreniz, yetenekleriniz olmayabilir. İnsanlar her şeyi sizden zorla alabilir ama bir şeyi siz istemedikçe elinizden kimse zorla alamaz: Umudunuzu…
Umudun olmadığı yerde karamsarlık ve kendine acıma boy gösterir. Bir yerde umut varsa, yıkılanlar yeniden yapılır, yeniden yola çıkılır ve her şeye yeniden başlanabilir.
Bir gece Edison’un atölyesinde büyük bir yangın çıkar. Yakınları telaş içinde Edison’un evine gelir ve onu uyandırırlar. Edison gayet sakin bir şekilde yürüyerek yangının olduğu atölyesine gelir. Herkes feryatlar içinde ağlarken, Edison sessizce yangını seyreder.
Sonra çalışanlarını yanına çağırır. “Şu yangına iyi bakın” der. “Bu yangınla birlikte, bütün hatalarımız da yanıp kül oluyor. Sabah her şeye yeniden başlıyoruz! ”
Ne kadar insanüstü bir olgunluk örneği… Günümüzde bu olgunluğu gösterecek kaç kişi var acaba? İşte bu kadar az Edison’un olmasının sebebi de budur herhalde. Umut en son elimizden giden şeydir. Umut bittiği anda çaba da biter. Teslim olduğunuz andır umudun bittiği an.
Zihninizin hiçbir zaman umudunuzu elinizden almasına izin vermeyin. Acınacak biri olmak için henüz çok erken. Ayrıca acınacak biri olmak gerçekten de çok zordur. Ancak siz kendinize acıdığınızda bu duruma düşersiniz. Kendinize acımayı reddedin! Bu kararınıza sıkı bir şekilde sahip çıkın. Bu yaşam sizin ve siz mutlu olmayı hak ediyorsunuz. Kendinize acımakla bu mutluluğu elinize alamazsınız. 
Kimse de size mutluluğunuzu kristallerle işlenmiş tepsilerde sunmayacak. Siz gideceksiniz ve mutluluk hakkınızı yaşamdan, söke söke alacaksınız.
Bir daha kendinizi, kendine acıma duygusu içinde bulursanız, yüzünüze sert bir tokat atın! Bunu gerçekten yapın. Çünkü o tokadı siz atmazsanız, hayat sizin yerinize çok daha sert bir şekilde atacaktır…

Mutsuz Olmak Günahtır Kitabından Alıntıdır


9 Nisan 2012 Pazartesi

Sabrın Sonu Selamettir



-Nasıl ölmek istersin?
-Yaşlanarak!
Abbott and Costello Meet the Killer Filminden
           

           Kadıköy-Bostancı dolmuşlarından birinin arkasında görmüştüm bu yazıyı. Genelde dolmuşların arkasında, “Babam sağolsun”, “Liselim”, “Tek rakibim THY” yazar. Ama bu yazı ile şoför, dolmuşçular tarihinde bir çığır açmış. Çünkü genelde dolmuşların arkasında insanı kanser edecek türden çilekeş yazılar yazılır.
            Siz hiçbir dolmuşun yada kamyonun arkasında, “Ânı yaşa”, “İmkansız Yoktur” yada “Şimdi değilse ne zaman?”, “Fırsatlar otobüs gibidir, biri gider biri gelir” gibi bir yazı gördünüz mü? Bunun yerine, “İstedim vermediler”, “Kışın güneşine, kızın gülüşüne aldanma” gibi yazılar vardır. Yürüyen bir acı ve hüzün okuludur dolmuş ve kamyonlarımız.
            Ama bu yazı benim hoşuma gitti, “Sabrın sonu selamettir
            Sabretmek, katlanmak zorunda olduğumuz zaman içerisinde bize çok ağır ve yorucu bir süreç gibi gelir. Ama meyveleri çok tatlıdır.
            Bir tohumu ektiğiniz zaman hemen büyümesini dilemezsiniz. Onun bir zamana ihtiyacı vardır. Bir inşaata beton dökülür ve beton kurumadıkça üst katlara geçemezsiniz. Yaşamda aşmamız gereken zorluklar vardır ve bazen bu zorlukların geçmesi için biraz zaman gerekebilir.
            Hani, yola çıkmadan önce fırtınanın dinmesini beklemek gibi. Şu anda yaşamınızda bazı konularda fırtınalar olabilir. Ama fırtına dinecektir. Sadece gözünüzün önünde duran kar tabakasına değil, onun sonunda parlayan güneşe odaklanmalısınız.
            Bebek dünyaya gelmek için dokuz ay beklemek zorundadır. Annesi, doktora gidip de, “Ben çok sıkıldım beklemekten, iki aylık oldu yetmez mi?” diyemez. Her şeyin bir zamanı vardır.
            Bir bebeğin ne zaman doğacağını, yada bir buğdayın ne zaman filizleneceğini deneyimlerden dolayı biliyoruz. Ama söz konusu yaşamımızdaki gelişmeler, hayallerimiz, hedeflerimiz olunca, bu süre kişiden kişiye farklılık gösteriyor. “Ben ne zaman kendime güveniyor olacağım?” sorusunun net bir cevabı yoktur. Bazıları bir günde, bazıları birkaç yılda bunu başarır. Bu zamanı bilemiyoruz ve o zaman gelinceye kadar, kendimizi güçlü tutmaya ve kısa bir süre sonra istediğimiz şeye kavuşacağımıza inandırmamız gerekiyor.        
            Söz konusu başarmak istediklerimiz olunca, hepimizde, “hemen olsun bitsin” gibi bir telaş oluşuyor.
            Bir çiftçi, tohumu ektiği anda hemen başında nöbet tutup, “Hadi hemen büyü” diye bekler mi?
            Yaşamda istediklerimiz konusunda bu çiftçinin düştüğü hataya düşmemeliyiz.
            Kitabın önceki bölümlerinde beynimizin hızı sevdiğini ve her şeyi hemen yapıp bitirmek istediğini söylemiştim. Evet, düşüncelerimiz ve duygularımız konusunda beynimiz hızı sever. Ama istediklerimizin gerçekleşmesi konusunda yaşam çok aceleci değildir.
            Eğer istediğimiz her şey, anında gerçek olsaydı, bir zaman sonra bundan da sıkılırdık. Beklemekle geçen zaman, istediğimiz pidenin hazırlanıp fırına sürülmesiyle geçen zaman gibidir. Bazı yemekler hemen pişer, bazıları ise saatlerce ocakta kalmalıdır.
            Beklerken geçen zamanı da verimli değerlendirmelisiniz.
Siparişiniz nasıl olsa gelecek. Bunun için acele etmeye ne gerek var?
Beklerken bir çay alır mıydınız efendim?



NLP Bir Sihirli Değnek midir?



NLP çok güçlü bir değişim metodudur. Ancak onu bir sihirli değnek gibi görmek yanıltıcı olabilir. Çünkü NLP Tekniklerinin etkisi herkeste farklı hissedilir. Bazıları, küçük bir uygulama ile yıllardır baş edemediği bir problemi yenebilirken, bazıları ise onca uygulamaya rağmen tek bir ilerleme göstermeyebilir.
NLP’nin gücü, ona ne denli inandığımızla doğru orantılıdır çoğunlukla. Bazen tek bir kelime hayata bakışımızı değiştirebilir. Bazen binlerce sayfalık bir kitabın içine gömülürüz, ancak tek bir şey fark edemeyebiliriz.
Buradaki sorun NLP’nin işe yarayıp yaramadığı değil, doğru kişiye, doğru zamanda, doğru uygulamanın yapılıp yapılmadığıdır. Usta bir çilingir, bir kasanın kapısını açmak istediğinde, kasanın içinden gelen sesleri dinler. Doğru şifreyi, doğru sıralamayla girdiği zaman, kasa kolayca açılıverir.
Zihnimiz de bir tür kilitli kasa gibidir. Onu açabilmek için, doğru şifreleri doğru sıralamayla girmemiz gerekir. Başarılı bir NLP Uzmanı, usta bir çilingir gibidir ve karşısındaki insanın duygularına ve düşüncelerine en uygun şifreleri üretir. Bu yüzden NLP’de mazeret yoktur, başarısızlık yoktur. Sadece elde edilen bir sonuç vardır ve bu sonuç da, bizim kullandığımız taktikle ilgilidir.
Bu yüzden “NLP Sihirli Değnek midir?” sorusunun cevabı “Evet”dir. Eğer karşınızda usta bir çilingir varsa, sizin zihninize açılan kapının şifrelerini biliyordur ve onun kullandığı basit bir yöntem bile bir “Sihirli Değnek”dir.
Acemi bir çilingir kapıyı yanlış anahtarla açmaya çalışabilir ve belki de kapı kolayca açılabilecekken bile buna engel olabilir. Yâda kapıyı zorla açmaya çalışır ve kapı kırılabilir.
NLP bütün bunlardan dolayı, öncelikle esnek olabilmeyi gerektirir. NLP Eğitimlerinin ilk gününde öğretilen, “Dirençli kişi yoktur, esnek olmayan iletişimci vardır” sözü buradan gelir.
Eğer doğru kullanmayı bilirseniz, sıradan bir dal bile, bir “Sihirli Değnek” olabilir.

Şu konular da ilginizi çekebilir:

NLP Yöntemlerinin İşe Yaraması İçin 5 Kural



NLP, değişimin hızlı ve etkili bir modelini sunar. Ancak bu değişimin sonuç verebilmesi için, bazı kriterlerin yerine getirilmesi gerekir. Bütün teknikler özgün bir yapıya sahiptir ve aynı zamanda esnektir. Her bir NLP tekniği, sizin hayal gücünüzle birlikte, bambaşka bir yapıya dönüşebilir. Bu kurallar yalnızca NLP ve Koçluk uygulamaları için geçerli değildir. Aklınıza gelebilecek hemen her duruma uyarlanabilir. Bu kurallar matematik öğrenirken de geçerlidir, bir yabancı dil öğrenirken de…
Şimdi bu basit ama önemli kurallara bir göz atalım

1-Yöntemlerin Gücüne İnanın: NLP, bir “Sihirli Değnek” değildir. Bir değişim yöntemidir. Değişimin gerçekleşebilmesi için, öncelikle zihninizi buna inandırmalısınız. İnanç, beynimizin yakıtıdır. Değişime olan inancınız, değişimin hangi yöntemle gerçekleşeceğinden daha önemlidir. İnsanlık tarihi boyunca elde edilen tüm başarılar, birilerinin buna inanmasıyla mümkün olmuştur. Siz kendinize inandığınız zaman, değişimle aranızdaki en büyük engeli kaldırmış olursunuz.
2-Uygulayın: Sonuç alıncaya kadar, NLP Tekniklerini yaşamınıza uyarlamalısınız. Bilgi tek başına anlamsızdır. Bilginin işe yaraması için onu kullanmanız gerekir. Herkesin aklına zaman zaman muhteşem fikirler gelir. Fikirler uçucudur. Tıpkı buharlaşan su damlaları gibidir. Onları yakalamalı, eyleme geçmeli ve sonuçlandırmalısınız. Birçok NLP tekniği, tam anlamıyla yaşam değiştiren bir mucizeye sahiptir. Tabi ki, siz onu kullandığınız taktirde…
3-Israrcı Olun: Değişim süreklilik gerektirir. Motivasyonunuz düştüğü anda toparlamalısınız. Israrcı olmalı ve sonuç alıncaya kadar üstüne gitmelisiniz. Değişim bir disiplin gerektirir. İçsel disiplininizi, düşüncelerinizi değiştirerek şekillendirebilirsiniz. Kendinizle olan konuşmalarınız hep sizi motive etmeli. “Yapamam” kelimesi daha zihninize girer girmez onu uzaklaştırabilmelisiniz.
4-Hayal Gücünüzü Kullanın: Zihnimiz sınırsız düşünür. Bizler hayal edebileceğimizden çok daha güçlüyüzdür. Zihnimiz bize zaman zaman oyun oynayabilir. Zayıf olduğumuz yönlere odaklanmamızı sağlayabilir. Oysaki bu bir tuzaktır. Bu tuzağa düşmemek için, hayal gücünüzün daima yapıcı düşüncelerle meşgul olmasını sağlamalısınız. NLP hayal gücünüzü zorlayabileceğiniz bir alandır. Her tekniğin başarısı hayal gücünüze bağlıdır. Tıpkı çocuklar gibi olun. Sürekli mükemmele ulaşma konusunda hayaller kurun.
5-Esnek Olun: Bir yöntem işe yaramadıysa, başka bir yöntem deneyin. NLP alet çantasındaki teknikler öylesine güçlü ve çeşitlidir ki, sizin işinize yarayacak bir teknik mutlaka vardır. Ancak pes ettiğinizde ve başarısızlığı kabullendiğinizde, çözüm gözünüzün önünde bile olsa onu göremeyebilirsiniz. Her zaman bir seçenek olduğuna inanın. Bu, kendini kandırmak değildir, bu gerçekçi olmak demektir. Che’nin dediği gibi, “Gerçekçi olun, imkansızı gerçekleştirin!

Ayrıca Şu Konular da İlginizi Çekebilir:

 
İndirParça İsmiOynatBüyüklükUzunluk
downloadnlp_yontemlerinin_ise_yaramasi_icin_5_kural3.7 MBmin

31 Mart 2012 Cumartesi

Sosyal Fobi İçin Kitap Tavsiyeleri


Sosyal Fobi İçin Kitap Tavsiyeleri

Kitabın Adı
İnsan İlişkilerinde Kendine Güç ve Güven
Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı
Dört Dörtlük İletişim
Renkli Prensler
Dikkat Vücudunuz Konuşuyor
Bedenin Dili

Kaynak:

Mustafa Çay Akademi
NLP ve Koçluk Merkezi
Selanik Cad.41/9 Kızılay/Ankara

Tel: +90 312 419 67 87

Sosyal Fobi Nasıl Başlar?


Sosyal Fobi Nasıl Başlar?

Sosyal Fobi, zaman içerisinde oluşur. Bunda ailenin ve çevrenin çok büyük faktörü vardır. Çoğu sosyal fobi durumunda aile tamamen suçludur. Ama hiçbir anne baba, çocuğuna zarar vermek istemez. Zaten anne babaların yaptığı en büyük hata da budur. Çocuklarını korumak adına onlara çok büyük zarar verirler.
Çocuk büyümeye başladığı dönemden itibaren, eğer kendine güvenmesini engelleyecek telkinlere ve davranışlara maruz kalırsa, kendini ifade etmek istediği her defasında durdurulursa, bir toplum içerisinde başka birisiyle kıyaslanırsa, sosyal fobinin temelleri de sağlam bir şekilde atılır.
Güven ve sevgi ortamında yetişen bir insanda, sosyal fobinin ortaya çıkması çok zordur. Eğer kimse sizi dinlemezse, sizin fikirlerinizi kimse ciddiye almazsa, toplum içerisinde kimse sizinle ilgilenmezse, bir de bunun üzerine aşağılayıcı telkin ve davranışlara maruz kalırsanız, en sonunda kendinize koyacağınız teşhis sosyal fobidir.
Bazı insanlar yukarıda söz ettiğimiz durumlardan daha da güçlenerek çıkarlar. Bazıları her şeyi içine atar ve inanılmaz hassas davranırlar. Bazı insanlarsa, aşırı öfkeli bir tutum sergilerler.
Sosyal fobi, içinize attığınız yada öfkelenip dışarıya patladığınız durumlar için geçerlidir. İkisi de istenen şey değildir. İstediğimiz, her ortamda duygularınızı kontrol ederek tepki vermenizdir.
Olumsuz telkinlere maruz kaldıkça, kişi zayıflamaya ve kendine olan güvenini daha da kaybetmeye başlar. İşte bu noktadan itibaren kendisini toplumdan soyutlar ve sonra da sosyal fobi, artık bir gerçek haline dönüşür.

Kaynak:

Mustafa Çay Akademi
NLP ve Koçluk Merkezi
Selanik Cad.41/9 Kızılay/Ankara

Tel: +90 312 419 67 87

Sosyal Fobi Nedir?


Sosyal Fobi Nedir?

Sosyal fobi, halk arasında “utangaçlık” olarak da bilinir. Kökenleri çocukluk dönemlerine dayanır. Gizlenme, kaçma, sosyal bir ortamda bulunmama, sürekli izlenme korkusu gibi belirtilerle kendini gösterir.
Sosyal fobi Amerika’da insanların en sık uzman desteği aldıkları konuların başında gelir. Hatta çoğu insan, bir topluluğa konuşma yapmak yerine, avuç dolusu böceği yemeyi bile tercih edeceklerini söylemektedir.
Sosyal fobi, insanların arasında rezil olma, küçük düşme gibi sebeplerle, bilinçaltı zihnimizin bizi korumasından başka bir şey değildir.
Sosyal fobi yaşayan kişiler, geçmişte büyük olasılıkla bir topluluk içerisinde küçük düşmüş yada rencide olmuşlardır. Zaman içerisinde bu durum yenilmediği taktirde, sosyal fobi ortaya çıkar.
Sosyal fobi, yani içe kapanma ve insanlardan uzak durma problemi, kişinin yaşamındaki en büyük kaoslardan birisi olabilir. Fırsatları kaçırmasını, iş tekliflerini değerlendirememesini, sevdiği insana açılamamasını sağlar.
Ancak güzle haber şudur ki, sosyal fobi genetik bir rahatsızlık yada bir virüs değildir. Tamamen zihnimizde yapacağımız birkaç küçük oyunla değiştirebileceğimiz bir durumdur. Sosyal fobiye sebep olan şeyler yıllar içerisinde kazanılan alışkanlıklardır. Ama bu alışkanlıklar bir işe yaramaz. Eğer o işe yaramayan alışkanlıkları yenileriyle değiştirebilirseniz, sosyal fobi tarihe karışacaktır.
Üstelik bunu dünyada başaran ilk kişi de siz olmayacaksınız.
Sosyal fobi yenilebilir. Tamamen ortadan kaldırılabilir. Ve NLP bize bunun en etkili araçlarını sunar. Sosyal fobiden kurtulmak için, bireysel koçluk programlarımız yada eğitimlerimiz size yardımcı olabilir.

Kaynak:

Mustafa Çay Akademi
NLP ve Koçluk Merkezi
Selanik Cad.41/9 Kızılay/Ankara

Tel: +90 312 419 67 87

Sosyal Fobi Cd Seti


Kendi Kendine Koçluk: Sosyal Fobi

Milyonlarca insan, dışarıdaki muhteşem, cıvıl cıvıl hayatı, perdeyi bile aralamadan, pencerenin arkasından izlemekle yetiniyor.
Milyonlarca insan, yaşayacakları rüya gibi bir yaşamı, kendi elleriyle karanlığa mahkûm ediyor.
Her gün milyonlarca hayal, çöp kamyonlarına yükleniyor ve imha edilmeyi bekliyor…
İnsanlık tarihi boyunca, kaç Edison, kaç Mozart, kaç Sabancı, kaç Cem Yılmaz ve kaç Tarkan tarihin tozlu sayfalarında yok olup gitti acaba?
Kaç kişi, sırf utandığı için, rahat olamadığı için ve çekindiği için yoldan geri döndü.
Kaç tane destan gibi aşk, sırf bu yüzden başlayamadan tarih oldu?
Adına Sosyal Fobi, utangaçlık, çekingenlik ya da ne derseniz deyin, ondan bir şekilde kurtulmalısınız artık. İster bu CD’yle olsun, ister başka bir yolla, ondan mutlaka kendinizi kurtarmalısınız.
Bu Cd Sosyal Fobi’yi yenmeniz için etkileme gücü yüksek uygulamalar, bilinçaltı telkinleri, özel sinyaller ve “Subliminal” mesajlar içermektedir.

Cd hakkında detaylı bilgi almak için, lütfen tıklayın.


             
        

          
           
KBM Cd Seti mustafacayakademi



Kendi Kendine Koçluk: Panik Atak

Panik Atak hastalarının sayısı günden güne artıyor. Çünkü etrafımızda, bize panik yaşatacak durumların sayısı da artıyor. Panik nedir? İnsan neden panik yapar? Tedirgin olduğu bir şeyler olduğu için. Bir şeylerin ters gideceğinden korktuğu için…
Bir insan neden asansöre binerken panik olur? Çünkü asansörde kalacağından korkar, tedirgin olur.
Peki, korktuğumuz şeylerin hepsi gerçek midir?
Kesinlikle hayır! Ancak korkunun kendisi gerçektir. Biz korkularımızı besleyerek, onların her gün var olmasına fırsat tanırız.
Panik Atak, zihnimizin bize oynadığı bir oyundur. Bize panik yaşatan, korkmamızı sağlayan durumlara karşı bakış açımız değiştiğinde, Panik Atağı yenmiş oluruz.
Daha önce binlerce insan, yıllardır yaşadıkları panikten kurtulmayı başardı.
Şimdi sıra sizde…
Panik Atak CD’si, en etkili uygulamaların, Olumlamalar ve “Subliminal” mesajların bulunduğu, etkili ve kalıcı bir değişim programıdır.

Panik Atak CD’si hakkında detaylı bilgi almak için lütfen tıklayın.


           
        

            
            
KBM Cd Seti mustafacayakademi