10 Nisan 2012 Salı

Kendine Acımak



Dünyanın nerdeyse her yerinde, acı odaklı bir yaşam hüküm sürüyor. Bazen birileri bize acıyor, bazen biz birilerine acıyoruz. Fakat hiçbirisi, bizim kendimize acımamız kadar ağır bedeller ödetmiyor.
Kendine acımak demek, kendi öz benliğini ayaklar altına almak demektir. “Ben bir işe yaramıyorum, ben bu dünyada gereksiz yere bulunuyorum” anlamına gelir bu. Böylesi bir bakış açısı, o kişinin etrafı çiçek bahçeleriyle ve türlü türlü güzelliklerle bile dolsa, yaşamda kendisine bir yer edinememesine sebep olur.
Kendine acımak, bizim genetik programlarımıza aykırıdır. Sonradan öğrendiğimiz bir duygudur bu. Bir insanın kendine acıması için hiçbir gerekçe olamaz! Aklınıza gelebilecek hemen her türlü felakete maruz kalıp yine de kendine acımayı reddeden insanlarla doludur tarih sahnesi. Neden dolayı kendinize acıyorsunuz?
Paranız mı yok? Parası olmayan ama kendi çabasıyla bu engeli aşan on binlerce örnek bulabilirsiniz. Fiziksel bir engeliniz mi var? Gözleri görmeyen, kulakları duymayan, yürüyemeyen, elleri kolları olmayan ama yaptıklarıyla bize ilham veren sayısız örnek var etrafımızda.
Güzel ya da yakışıklı mı değilsiniz? Yüzü ve vücudu tamamen yanmış ama kendisine olan sevgisini hiç kaybetmeyerek insanların kalbinde taht kurmuş insanlar var bu dünyada. Boyunuz mu kısa? Kaşlarınız orman gibi mi? Ses tonunuz mu kötü? Bütün bunlar kendinize acımak için bir bahane olabilir mi?
Yıllar önce ergenlik dönemimde yüzüm sivilcelerden tanınmayacak bir haldeydi. Yüzüm tam anlamıyla mayın tarlası gibiydi. Bu benim özgüvenimi tamamen yok ediyordu. Kendimi çok çirkin, zayıf ve güvensiz hissediyordum. Bu sivilcelerimle ilgili tedavi olmak için hastanede sıra beklerken, karşımda oturan benim yaşlarımda bir gence takıldı gözlerim. Yüzü bembeyaz ve pürüzsüzdü. Çok yakışıklıydı. Onun karşısında kendimi iyice berbat hissettim. Kimse benim yüzüme bile bakmazdı.
Derken, bir şeyler oldu. Sanırım annesiydi onun kolundan tuttu, ayağa kaldırmaya çalıştı. O anda beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Bir bacağı yoktu onun… Donup kaldım. Kendimden utandım. Bir an empati kurdum onunla. Hangimiz bir diğerinin yerinde olmak isterdik. Acaba içinden, “Keşke bacağım olsaydı da, yüzüm sivilcelerle dolu olsaydı” demiş midir o da bana bakarken?
Şimdi düşünüyorum da, Nick geliyor aklıma. Eminim Nick’de onun yerinde olmak isterdi. Ve yine eminim, bu dünyada Nick’in yerinde olmak isteyenler bile vardır. Hani derler ya, “Beterin beteri vardır” işte bu söz, yaşamda karşımıza ne çıkarsa çıksın, bizim daha sakin ve daha olgun tepkiler vermemizi sağlıyor.
Elbette ki böylesine zor durumlarda insanın duygularına hâkim olması kolay olmuyor.  Ama bir şekilde bizden daha zor durumda olanları düşünmek, mevcut sorunlarımızın gittikçe önemsiz kalmasını sağlıyor. Bu nedenle kendine acıma duygusunu beslememizi sağlayacak hiçbir durum olmadığını hep hatırlamamız gerekiyor. Kendine acıma duygusu, biz onu besledikçe güçlenen bir yapıya sahiptir.
Ne kadar kendinize acırsanız, o kadar çok acınacak durumu hayatınıza çekersiniz. Bu durumdan kendinizi kurtarmak için, güçlü yönlerinize odaklanmanız gerekecektir. Yeteneklerinize, sahip olduklarınıza… Bazen elinizde hiçbir şey kalmayabilir.
Paranız, çevreniz, yetenekleriniz olmayabilir. İnsanlar her şeyi sizden zorla alabilir ama bir şeyi siz istemedikçe elinizden kimse zorla alamaz: Umudunuzu…
Umudun olmadığı yerde karamsarlık ve kendine acıma boy gösterir. Bir yerde umut varsa, yıkılanlar yeniden yapılır, yeniden yola çıkılır ve her şeye yeniden başlanabilir.
Bir gece Edison’un atölyesinde büyük bir yangın çıkar. Yakınları telaş içinde Edison’un evine gelir ve onu uyandırırlar. Edison gayet sakin bir şekilde yürüyerek yangının olduğu atölyesine gelir. Herkes feryatlar içinde ağlarken, Edison sessizce yangını seyreder.
Sonra çalışanlarını yanına çağırır. “Şu yangına iyi bakın” der. “Bu yangınla birlikte, bütün hatalarımız da yanıp kül oluyor. Sabah her şeye yeniden başlıyoruz! ”
Ne kadar insanüstü bir olgunluk örneği… Günümüzde bu olgunluğu gösterecek kaç kişi var acaba? İşte bu kadar az Edison’un olmasının sebebi de budur herhalde. Umut en son elimizden giden şeydir. Umut bittiği anda çaba da biter. Teslim olduğunuz andır umudun bittiği an.
Zihninizin hiçbir zaman umudunuzu elinizden almasına izin vermeyin. Acınacak biri olmak için henüz çok erken. Ayrıca acınacak biri olmak gerçekten de çok zordur. Ancak siz kendinize acıdığınızda bu duruma düşersiniz. Kendinize acımayı reddedin! Bu kararınıza sıkı bir şekilde sahip çıkın. Bu yaşam sizin ve siz mutlu olmayı hak ediyorsunuz. Kendinize acımakla bu mutluluğu elinize alamazsınız. 
Kimse de size mutluluğunuzu kristallerle işlenmiş tepsilerde sunmayacak. Siz gideceksiniz ve mutluluk hakkınızı yaşamdan, söke söke alacaksınız.
Bir daha kendinizi, kendine acıma duygusu içinde bulursanız, yüzünüze sert bir tokat atın! Bunu gerçekten yapın. Çünkü o tokadı siz atmazsanız, hayat sizin yerinize çok daha sert bir şekilde atacaktır…

Mutsuz Olmak Günahtır Kitabından Alıntıdır


9 Nisan 2012 Pazartesi

Sabrın Sonu Selamettir



-Nasıl ölmek istersin?
-Yaşlanarak!
Abbott and Costello Meet the Killer Filminden
           

           Kadıköy-Bostancı dolmuşlarından birinin arkasında görmüştüm bu yazıyı. Genelde dolmuşların arkasında, “Babam sağolsun”, “Liselim”, “Tek rakibim THY” yazar. Ama bu yazı ile şoför, dolmuşçular tarihinde bir çığır açmış. Çünkü genelde dolmuşların arkasında insanı kanser edecek türden çilekeş yazılar yazılır.
            Siz hiçbir dolmuşun yada kamyonun arkasında, “Ânı yaşa”, “İmkansız Yoktur” yada “Şimdi değilse ne zaman?”, “Fırsatlar otobüs gibidir, biri gider biri gelir” gibi bir yazı gördünüz mü? Bunun yerine, “İstedim vermediler”, “Kışın güneşine, kızın gülüşüne aldanma” gibi yazılar vardır. Yürüyen bir acı ve hüzün okuludur dolmuş ve kamyonlarımız.
            Ama bu yazı benim hoşuma gitti, “Sabrın sonu selamettir
            Sabretmek, katlanmak zorunda olduğumuz zaman içerisinde bize çok ağır ve yorucu bir süreç gibi gelir. Ama meyveleri çok tatlıdır.
            Bir tohumu ektiğiniz zaman hemen büyümesini dilemezsiniz. Onun bir zamana ihtiyacı vardır. Bir inşaata beton dökülür ve beton kurumadıkça üst katlara geçemezsiniz. Yaşamda aşmamız gereken zorluklar vardır ve bazen bu zorlukların geçmesi için biraz zaman gerekebilir.
            Hani, yola çıkmadan önce fırtınanın dinmesini beklemek gibi. Şu anda yaşamınızda bazı konularda fırtınalar olabilir. Ama fırtına dinecektir. Sadece gözünüzün önünde duran kar tabakasına değil, onun sonunda parlayan güneşe odaklanmalısınız.
            Bebek dünyaya gelmek için dokuz ay beklemek zorundadır. Annesi, doktora gidip de, “Ben çok sıkıldım beklemekten, iki aylık oldu yetmez mi?” diyemez. Her şeyin bir zamanı vardır.
            Bir bebeğin ne zaman doğacağını, yada bir buğdayın ne zaman filizleneceğini deneyimlerden dolayı biliyoruz. Ama söz konusu yaşamımızdaki gelişmeler, hayallerimiz, hedeflerimiz olunca, bu süre kişiden kişiye farklılık gösteriyor. “Ben ne zaman kendime güveniyor olacağım?” sorusunun net bir cevabı yoktur. Bazıları bir günde, bazıları birkaç yılda bunu başarır. Bu zamanı bilemiyoruz ve o zaman gelinceye kadar, kendimizi güçlü tutmaya ve kısa bir süre sonra istediğimiz şeye kavuşacağımıza inandırmamız gerekiyor.        
            Söz konusu başarmak istediklerimiz olunca, hepimizde, “hemen olsun bitsin” gibi bir telaş oluşuyor.
            Bir çiftçi, tohumu ektiği anda hemen başında nöbet tutup, “Hadi hemen büyü” diye bekler mi?
            Yaşamda istediklerimiz konusunda bu çiftçinin düştüğü hataya düşmemeliyiz.
            Kitabın önceki bölümlerinde beynimizin hızı sevdiğini ve her şeyi hemen yapıp bitirmek istediğini söylemiştim. Evet, düşüncelerimiz ve duygularımız konusunda beynimiz hızı sever. Ama istediklerimizin gerçekleşmesi konusunda yaşam çok aceleci değildir.
            Eğer istediğimiz her şey, anında gerçek olsaydı, bir zaman sonra bundan da sıkılırdık. Beklemekle geçen zaman, istediğimiz pidenin hazırlanıp fırına sürülmesiyle geçen zaman gibidir. Bazı yemekler hemen pişer, bazıları ise saatlerce ocakta kalmalıdır.
            Beklerken geçen zamanı da verimli değerlendirmelisiniz.
Siparişiniz nasıl olsa gelecek. Bunun için acele etmeye ne gerek var?
Beklerken bir çay alır mıydınız efendim?



NLP Bir Sihirli Değnek midir?



NLP çok güçlü bir değişim metodudur. Ancak onu bir sihirli değnek gibi görmek yanıltıcı olabilir. Çünkü NLP Tekniklerinin etkisi herkeste farklı hissedilir. Bazıları, küçük bir uygulama ile yıllardır baş edemediği bir problemi yenebilirken, bazıları ise onca uygulamaya rağmen tek bir ilerleme göstermeyebilir.
NLP’nin gücü, ona ne denli inandığımızla doğru orantılıdır çoğunlukla. Bazen tek bir kelime hayata bakışımızı değiştirebilir. Bazen binlerce sayfalık bir kitabın içine gömülürüz, ancak tek bir şey fark edemeyebiliriz.
Buradaki sorun NLP’nin işe yarayıp yaramadığı değil, doğru kişiye, doğru zamanda, doğru uygulamanın yapılıp yapılmadığıdır. Usta bir çilingir, bir kasanın kapısını açmak istediğinde, kasanın içinden gelen sesleri dinler. Doğru şifreyi, doğru sıralamayla girdiği zaman, kasa kolayca açılıverir.
Zihnimiz de bir tür kilitli kasa gibidir. Onu açabilmek için, doğru şifreleri doğru sıralamayla girmemiz gerekir. Başarılı bir NLP Uzmanı, usta bir çilingir gibidir ve karşısındaki insanın duygularına ve düşüncelerine en uygun şifreleri üretir. Bu yüzden NLP’de mazeret yoktur, başarısızlık yoktur. Sadece elde edilen bir sonuç vardır ve bu sonuç da, bizim kullandığımız taktikle ilgilidir.
Bu yüzden “NLP Sihirli Değnek midir?” sorusunun cevabı “Evet”dir. Eğer karşınızda usta bir çilingir varsa, sizin zihninize açılan kapının şifrelerini biliyordur ve onun kullandığı basit bir yöntem bile bir “Sihirli Değnek”dir.
Acemi bir çilingir kapıyı yanlış anahtarla açmaya çalışabilir ve belki de kapı kolayca açılabilecekken bile buna engel olabilir. Yâda kapıyı zorla açmaya çalışır ve kapı kırılabilir.
NLP bütün bunlardan dolayı, öncelikle esnek olabilmeyi gerektirir. NLP Eğitimlerinin ilk gününde öğretilen, “Dirençli kişi yoktur, esnek olmayan iletişimci vardır” sözü buradan gelir.
Eğer doğru kullanmayı bilirseniz, sıradan bir dal bile, bir “Sihirli Değnek” olabilir.

Şu konular da ilginizi çekebilir:

NLP Yöntemlerinin İşe Yaraması İçin 5 Kural



NLP, değişimin hızlı ve etkili bir modelini sunar. Ancak bu değişimin sonuç verebilmesi için, bazı kriterlerin yerine getirilmesi gerekir. Bütün teknikler özgün bir yapıya sahiptir ve aynı zamanda esnektir. Her bir NLP tekniği, sizin hayal gücünüzle birlikte, bambaşka bir yapıya dönüşebilir. Bu kurallar yalnızca NLP ve Koçluk uygulamaları için geçerli değildir. Aklınıza gelebilecek hemen her duruma uyarlanabilir. Bu kurallar matematik öğrenirken de geçerlidir, bir yabancı dil öğrenirken de…
Şimdi bu basit ama önemli kurallara bir göz atalım

1-Yöntemlerin Gücüne İnanın: NLP, bir “Sihirli Değnek” değildir. Bir değişim yöntemidir. Değişimin gerçekleşebilmesi için, öncelikle zihninizi buna inandırmalısınız. İnanç, beynimizin yakıtıdır. Değişime olan inancınız, değişimin hangi yöntemle gerçekleşeceğinden daha önemlidir. İnsanlık tarihi boyunca elde edilen tüm başarılar, birilerinin buna inanmasıyla mümkün olmuştur. Siz kendinize inandığınız zaman, değişimle aranızdaki en büyük engeli kaldırmış olursunuz.
2-Uygulayın: Sonuç alıncaya kadar, NLP Tekniklerini yaşamınıza uyarlamalısınız. Bilgi tek başına anlamsızdır. Bilginin işe yaraması için onu kullanmanız gerekir. Herkesin aklına zaman zaman muhteşem fikirler gelir. Fikirler uçucudur. Tıpkı buharlaşan su damlaları gibidir. Onları yakalamalı, eyleme geçmeli ve sonuçlandırmalısınız. Birçok NLP tekniği, tam anlamıyla yaşam değiştiren bir mucizeye sahiptir. Tabi ki, siz onu kullandığınız taktirde…
3-Israrcı Olun: Değişim süreklilik gerektirir. Motivasyonunuz düştüğü anda toparlamalısınız. Israrcı olmalı ve sonuç alıncaya kadar üstüne gitmelisiniz. Değişim bir disiplin gerektirir. İçsel disiplininizi, düşüncelerinizi değiştirerek şekillendirebilirsiniz. Kendinizle olan konuşmalarınız hep sizi motive etmeli. “Yapamam” kelimesi daha zihninize girer girmez onu uzaklaştırabilmelisiniz.
4-Hayal Gücünüzü Kullanın: Zihnimiz sınırsız düşünür. Bizler hayal edebileceğimizden çok daha güçlüyüzdür. Zihnimiz bize zaman zaman oyun oynayabilir. Zayıf olduğumuz yönlere odaklanmamızı sağlayabilir. Oysaki bu bir tuzaktır. Bu tuzağa düşmemek için, hayal gücünüzün daima yapıcı düşüncelerle meşgul olmasını sağlamalısınız. NLP hayal gücünüzü zorlayabileceğiniz bir alandır. Her tekniğin başarısı hayal gücünüze bağlıdır. Tıpkı çocuklar gibi olun. Sürekli mükemmele ulaşma konusunda hayaller kurun.
5-Esnek Olun: Bir yöntem işe yaramadıysa, başka bir yöntem deneyin. NLP alet çantasındaki teknikler öylesine güçlü ve çeşitlidir ki, sizin işinize yarayacak bir teknik mutlaka vardır. Ancak pes ettiğinizde ve başarısızlığı kabullendiğinizde, çözüm gözünüzün önünde bile olsa onu göremeyebilirsiniz. Her zaman bir seçenek olduğuna inanın. Bu, kendini kandırmak değildir, bu gerçekçi olmak demektir. Che’nin dediği gibi, “Gerçekçi olun, imkansızı gerçekleştirin!

Ayrıca Şu Konular da İlginizi Çekebilir:

 
İndirParça İsmiOynatBüyüklükUzunluk
downloadnlp_yontemlerinin_ise_yaramasi_icin_5_kural3.7 MBmin